Başarıya giden yolda önümüze
çıkabilecek olumsuz durumlardan birisi de erteleme alışkanlığıdır. Bazen
yapmak zorunda olduğumuz işleri "canımız istemez" ve erteleme yoluna
gideriz. Peki Zeirgarnik etkisi ile erteleme alışkanlığının ne ilgisi var?
Garsonlar, Lost dizisi ve Charles Dickens ertelemeyi
bırakmak hakkında bize ne öğretebilir?
Erteleme illetiyle baş etmenin en basit yollarından biri işi
başından aşkın garsonlardan ilham almaktır.
Buna Zeigarnik Etkisi deniyor. Rus psikolog Bluma Zeigarnik’in
(resimde solda, evet solda, hayır erkek olan değil, soldaki kadın) ismiyle
anılıyor. Viyana’da gittiği restoranda otururken tuhaf bir durum Zeigarnik’in
dikkatini çekiyor. Garsonların siparişleri sadece servis sürecinde
hatırladıklarını fark ediyor. Servisi tamamladıklarında siparişler
hafızalarından buharlaşıp gidiyor.
Çalışmalarına dönen Zeigarnik bu durumla ilgili bir teori
geliştirmeye koyuluyor. Laboratuar ortamında bir deney oluşturuyor. Deneklere
yirmi kadar basit görev veriyor; bulmaca çözmek, ipe boncuk dizmek gibi
görevler. Yalnız bazen araya girip yapmakta oldukları işi yarıda kesmelerine
neden oluyor. Daha sonra deneklere hangi görevin daha çok akıllarında kaldığı
soruluyor. Tamamladıkları işlerden çok yarım bırakmak zorunda kaldıkları işleri
hatırlayanların sayısı diğerlerinin iki misli çıkıyor.
Ertelemenin psikolojisiyle ilgili bir fikir verdi mi? İşte
bir ipucu daha…
Bundan altmış yıl kadar sonra Kenneth McGraw ve
meslektaşları Zeigarnik Etkisini başka bir yoldan test etti. Bu deneyde katılımcılara
oldukça zorlu bir yapboz verildi; hiçbiri yapbozu tam olarak bitirmemişti ki
araştırmanın sona erdiği belirtildi. Buna rağmen katılımcıların yüzde doksanı
yapbozu tamamlamayı sürdürdüler.
Ne diyorsunuz?
Arkası Yarın
İşte size bir ipucu daha: Seyirciyi o kanalda tutmak için
televizyoncuların kullandığı en eski numaralarından biridir haftalık dizi
filmler. Dizinin son sahnesi şok edici, yarım kalmış, sonucu belli olmayan bir
resimle biter örneğin. Kahramanımız balkondadır ve arkasından yaklaşan bir
gölge onu sırtından iter. Sahne burada dondurulur. Kahramanın düşüp
düşmeyeceğini öğrenmek için ertesi haftayı beklememiz gerekiyordur.Sonra şu yazıyı görürüz: DEVAM EDECEK
Ertesi hafta sonucu görmek için yine o kanalı açarsınız çünkü gizem aklınızda kalmıştır, zihninizi hâlâ meşgul etmektedir. Tamamlanmamıştır.
Büyük romancı Charles Dickens da aynı tekniği kullanırdı.
Eserlerinin çoğu, daha sonradan tam olarak yayımlanmış olsa da önce tefrika
halinde basılmıştır. Oliver Twist örneğin.
Madem Başladım O Zaman Bitireyim
Bütün bu örneklerin ortak noktası şu ki, insan bir işe
başladı mı onu yarım bırakmaktan çok bitirmeye eğilimli oluyor. Erteleme
illetine şayet haddinden büyük bir işle karşı karşıyaysak tutuluyoruz ve o işe
başlamayı sürgit geciktiriyoruz. Bu da genellikle ya nasıl ya da nereden
başlayacağımızı bilemediğimiz durumlarda oluyor.
Zeigarnik Etkisinin bize öğrettiği şu ki, ertelemeyi
yenmekte kullanabilecek bir silah varsa o da bir yerden, herhangi bir yerden
başlamak.
En zor kısmından başlamayın elbette. Önce daha kolay olan
kısımları deneyin. Büyük bir projenin bir parçasının bile altından
kalktığınızda gerisi gelecektir. Bir kere başladınız mı içinizde bir dürtü
oluşur. “Madem başladım, bitireyim.” Zihninizin gerisinde, farkında bile
olmadığınız bu küçük ses sizi o görevi tamamlamaya teşvik eder. Dünyanın her
yanında onca insan Lost dizisini nasıl seyretti sanıyorsunuz?
Gayet basit bir tekniktir bu ama sıklıkla aklımızdan çıkar;
yine gidip bir işin en zor kısmına dikeriz gözümüzü ve gözümüzde büyütürüz işi.
“Yapamayacağım” düşüncesi ertelemenin en sevdiği kardeşidir.
Yalnız Zeigarnik Etkisinin önemli bir istisnası var. Bir
şeyi elde etmek için yeterince motive olmadığımız durumlarda bir işe yaramaz.
Şurası gerçek ki, bir şeyi imkânsız ya da sıkıcı buluyorsak zahmete girmeyiz.Ama ulaşılabilir bulduğumuz bir amaç için sadece bir adım atmak çok büyük bir fark yaratır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder